YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2018/9388
KARAR NO: 2018/12781
KARAR TARİHİ: 16.5.2018
6098/m.583
488/m.24
2004/m.68,269/c
6098/m.583
488/m.24
2004/m.68,269/c
ÖZET : Dava, kira alacağının tahsili için başlatılan takibe itirazın kaldırılması ve tahliye istemlerine ilişkindir.
1-Sözleşme tarihine göre uygulanması gereken ve kefalette şekil şartını düzenleyen TBK.583.maddesi (BK.484.md) hükmüne göre kefillerin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe kefalet geçerli olamaz. Müteselsil kefillerin sorumluluğu kira sözleşmesinde belirtilen süre için geçerlidir. Yenilenen dönemlerde de sorumlu tutulabilmesi için kefalet süresi ile kefil olunan miktarın açıkça kararlaştırılması gerekmektedir. Davacının dayandığı kira sözleşmesinde uzayan dönem için kefilin sorumlu olduğu süre ve kefalet miktarı açıkça kararlaştırılmadığına göre, yenilenen döneme ait kira parasından kefilin sorumlu tutulması doğru olmadığından kefil hakkındaki davanın reddi gerekir.
2-Borca itiraz eden davalının kira bedelinin ödendiğini veya sair bir sebeple istenemeyeceğini İİK.’nun 269/c maddesindeki belgelerle ispat etmesi gerekir. Davalı borçlu İİK.’nun 269/c maddesinde belirtilen makbuz ve belgelerden biri ile itiraz ettiği Ağustos ayı kira bedeli ile damga vergisinin yarısı ödediğini kanıtlayamadığına göre, mahkemece Ağustos ayı kira alacağı, damga vergisinin yarısı ve işlemiş faizinin gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak hesap edilmesi ve bu miktar üzerinden itirazın kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.
3-Davacı vekili, 24.12.2014 tarihinde başlattığı icra takibi ile 2014 yılı Haziran ayından Aralık ayına kadarki kira alacağının tahsilini istemiş ise de, davalı borçlu itiraz dilekçesi ile 2014 yılı Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları kira alacağı ile damga vergisine itiraz etmiş, davacı alacaklı dava dilekçesi ile Ağustos ayı kira bedeli 2.050,00 TL ve damga vergisi 810,00 TL olmak üzere toplamda 2.860,00 TL üzerinden itirazın kaldırılmasına ve davalıların itiraz etmiş olduğu 2.860 TL üzerinden %20’den az olmamak üzere icra-inkar tazminatı ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Bu durumda borçlunun itirazı ile davaya konu edilen asıl alacak olan 2014 yılı Ağustos ayı kira miktarı üzerinden davacı yararına icra tazminatına karar verilmesi gerekirken 11.675,00 TL üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen ve yukarda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı alacaklı 01.10.2011 başlangıç tarihli yazılı kira akdine dayanarak 24.12.2014 tarihinde haciz ve tahliye talepli olarak başlattığı icra takibi ile 2014 yılı Haziran ayından Aralık ayına kadar ki kira alacağı, 810,00TL serbest alan bedeli ve işlemiş faiziyle birlikte 16.275,63 TL’nin tahsilini talep etmiş, ödeme emri davalı borçlu kiracı ve kefile 05.01.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı borçlular vekili 09.01.2015 tarihli itiraz dilekçesinde; 2014 yılı Haziran, Temmuz, Ağustos ayları kira bedellerinin alacaklının banka hesabına yatırıldığını, bu sebeple asıl alacak bakımından 6.150,00 TL fazla talepte bulunulduğunu, asıl alacağı 8.815,00 TL olarak kabul ettiklerini, bu miktarın üzerindeki alacak talebine itiraz ettiklerini, “Serbest alan 1” olarak gösterilen 810 TL bedelli alacak kaleminin ne olduğu ve kaynağı anlaşılamadığından itiraz ettiklerini, takipte işletilen faiz oranına da itiraz ettiklerini, işletilmesi gereken faiz oranının yasal faiz olan % 9 olduğunu ileri sürerek kısmi borca ve faize itiraz etmiştir. Ödeme emrine davalı borçlular tarafından itiraz edilmesi üzerine, davacı alacaklı icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, alacaklı ile borçlu arasında yazılı kira sözleşmesi bulunduğu, takibe dayanak icra dosyasında bulunan Örnek 13 ödeme emrinin borçlulara 05.01.2015 tarihinde tebliğ edildiği ve borçlular vekilinin süresi içerisinde itiraz ederek asıl alacağı 8.815,00 TL olarak kabul ettikleri, ”serbest alan 1” açıklamasıyla gösterilen 810.00 TL alacak kaleminin ne olduğunu anlayamadıklarını, bu sebeple kabul edilen kısım dışındaki alacak kalemlerinin istenemeyeceğini ileri sürdüğü, benimsenen bilirkişi raporuna göre, takip tarihi itibariyle talep edilebilecek kira bedellerinin toplam 10.865,00 TL, işlemiş faizin 204,49 TL olduğu; öte yandan 810,00 TL tutarındaki damga resminin borçlulardan istenemeyeceğinin belirtildiği, borçlunun varlığını kabul ettiği kira sözleşmesinden doğan borcunun sona erdiğini yasal belgelerle ispatlayamadığı gerekçesiyle davalının itirazının kaldırılmasına ve ihtar süresi içinde paranın ödenmemesi sebebiyle kiralanan taşınmazın tahliyesine karar verilmiş, karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kira alacağının tahsili için başlatılan takibe itirazın kaldırılması ve tahliye istemlerine ilişkindir.
1-)Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçelere göre temyiz eden davalı tarafın tahliyeye yönelik temyiz itirazları yerinde değildir.
2-)Davalılar vekilinin kefil yönünden temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Taraflar arasında düzenlenen 01.10.2011 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesini davalı müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır. Davacı alacaklı, davalı kiracı ve kefil aleyhine 24.12.2014 tarihinde başlatmış olduğu icra takibi ile 2014 yılı Haziran ayından Aralık ayına kadarki kira alacağını istemiştir. Sözleşme tarihine göre uygulanması gereken ve kefalette şekil şartını düzenleyen TBK.583.maddesi (BK.484.md) hükmüne göre kefillerin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe kefalet geçerli olamaz. Müteselsil kefillerin sorumluluğu kira sözleşmesinde belirtilen süre için geçerlidir. Yenilenen dönemlerde de sorumlu tutulabilmesi için kefalet süresi ile kefil olunan miktarın açıkça kararlaştırılması gerekmektedir. Davacının dayandığı kira sözleşmesinde uzayan dönem için kefilin sorumlu olduğu süre ve kefalet miktarı açıkça kararlaştırılmadığına göre, yenilenen döneme ait kira parasından kefilin sorumlu tutulması doğru olmadığından kefil hakkındaki davanın reddi gerekir.
3-)Davalılar vekilinin davalı kiracı yönünden temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Takipte dayanılan ve karara esas alınan 01.10.2011 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Takip ile 2014 yılı Haziran ayından Aralık ayına kadarki kira alacağı ve damga vergisinin işlemiş faiziyle birlikte tahsili talep edilmiştir. Davalı borçlular itirazında 2014 yılı Haziran, Temmuz, Ağustos ayları kira bedellerinin ödendiğini bildirerek takibe konu kira alacağının 6.150,00 TL’lik kısmına ve damga vergisine dair alacak talebine itiraz etmişler, geri kalan 2014 yılı Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ayları kira alacağı 8.815,00 TL üzerinden takibi kabul etmişlerdir. Davacı alacaklı dava dilekçesi ile, davalının 2014 yılı Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ayları 5 aylık kira bedelleri toplamda 10.865,00 TL kira bedelini ödemediğini ileri sürerek Ağustos ayı kira bedeli 2.050,00 TL ve damga vergisi 810,00 TL olmak üzere toplamda 2.860,00 TL üzerinden itirazın kaldırılmasına ve davalıların itiraz etmiş olduğu 2.860 TL üzerinden %20’den az olmamak üzere icra-inkar tazminatı ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Kira sözleşmesinin 10.maddesiyle, “kontratoya yapıştırılması icap eden damga pulları ve kontrol bedel ve harçları ve belediye ve noter dairelerine ödenecek harç ve resimler kiracıya/mal sahibine aittir” düzenlemesine yer verilmiştir. Davacı vekili tarafından icra takibine dayanak yapılan 01.10.2011 başlangıç tarihli kira sözleşmesi sebebiyle davacının … … Vergi Dairesi Başkanlığına 23.12.2014 tarihli alındı makbuzu ile 809,38 TL damga vergisi ödediği anlaşılmaktadır. 488 Sayılı Damga Vergisi Kanunun vergi ve cezada sorumluluk başlıklı 24. maddesinin değişik 2 fıkrası ile “Birden fazla kişi tarafından imza edilen kağıtlara ait vergi ve cezanın tamamından imza edenler müteselsilen sorumludurlar. Bunlar arasında vergiden müstesna olanların bulunması damga vergisinin noksan ödenmesini gerektirmez. Damga vergisinden muaf kuruluşlarca kişilerin (1) sayılı tabloda yer alan işlemleriyle ilgili olarak düzenlenen ve sadece bu kurumların imzasını taşıyan kağıtlara ait verginin tamamı kişiler tarafından ödenir. Ancak bu kağıtlara ait verginin hiç ödenmemesi veya noksan ödenmesi halinde vergi ve cezanın tamamından kişilerle birlikte kurumlar müteselsilen sorumludurlar” düzenlemesine yer verilmiştir. Hem kira sözleşmesinin 10.maddesi, hem de ilgili Kanun’un 24. maddesi uyarınca damga vergisinden kiracı ve kiraya verenin müteselsil sorumlu olduğu, anlaşılmaktadır.
Borca itiraz eden davalının kira bedelinin ödendiğini veya sair bir sebeple istenemeyeceğini İİK.’nun 269/c maddesindeki belgelerle ispat etmesi gerekir. Davalı borçlu İİK.’nun 269/c maddesinde belirtilen makbuz ve belgelerden biri ile itiraz ettiği Ağustos ayı kira bedeli ile damga vergisinin yarısı ödediğini kanıtlayamadığına göre, mahkemece Ağustos ayı kira alacağı, damga vergisinin yarısı ve işlemiş faizinin gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak hesap edilmesi ve bu miktar üzerinden itirazın kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
4-)Davalı vekilinin icra-inkar tazminatına dair temyiz itirazlarına gelince;
Icra ve İflas Kanunu’nun 68 .maddesinin son fıkrası gereğince, icra tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur.
Somut olayda: davacı vekili, 24.12.2014 tarihinde başlattığı icra takibi ile 2014 yılı Haziran ayından Aralık ayına kadarki kira alacağının tahsilini istemiş ise de, davalı borçlu itiraz dilekçesi ile 2014 yılı Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları kira alacağı ile damga vergisine itiraz etmiş, davacı alacaklı dava dilekçesi ile Ağustos ayı kira bedeli 2.050,00 TL ve damga vergisi 810,00 TL olmak üzere toplamda 2.860,00 TL üzerinden itirazın kaldırılmasına ve davalıların itiraz etmiş olduğu 2.860 TL üzerinden %20’den az olmamak üzere icra-inkar tazminatı ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Bu durumda borçlunun itirazı ile davaya konu edilen asıl alacak olan 2014 yılı Ağustos ayı kira miktarı üzerinden davacı yararına icra tazminatına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde 11.675,00 TL üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalılar vekilinin tahliyeye yönelik temyiz itirazlarının reddine, (2)-(3)-(4) numaralı bentte yazılı sebeple davalılar vekilinin alacağa ve icra-inkar tazminatına dair temyiz itirazlarının kabulüyle 6100 Sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen Geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428 ve İİK.nın 366.maddesi uyarınca kararın hasren BOZULMASINA, taraflarca İİK’nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 16.05.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO :2012/14143
KARAR NO :2013/1624
KARAR TARİHİ :18.02.2013
K A R A R
,,,1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi’nin 21.06.2005 tarih 2004/260 Esas, 2005/372 Karar ilamı ile ayrı yaşama hakkı kazanan davacı eş … (…) için aylık 200,00 YTL, müşterek çocuklar … ve …’ın her biri için aylık 125,00’er YTL olmak üzere toplam 450,00 YTL tedbir nafakasının davalı …’tan alınıp davacıya verilmesine ilişkin ilamı 21.07.2005 tarihinde 2005/2839 sayılı icra dosyası ile takibe konulmuş bu ilamın infazı ile ilgili takip devam ederken … Aile Mahkemesi’nin 22.11.2007 tarih 2007/409 Esas, 2007/437 Karar sayılı dosyasında tarafların boşanmalarına, velayetleri anneye verilen müşterek çocuklar … ve …’ın her biri için 150,00’er YTL olmak üzere 300,00 YTL iştirak nafakasına hükmedilmiş, bu nafakanın bir yıl sonra 175,00’er YTL, bir sonraki yıl ise 200,00 YTL’ye yükseltilmeside karar altına alınmıştır. Anılan bu ilam icra dosyasına ibraz edilmiş ise de, dayanak yapılarak buna ilişkin takip talebi düzenlenmemiş, icra emri çıkarılmamıştır.
Şikayete gelen borçlu … vekili tarafların boşanmalarına karar verildiğini, tedbir nafakalarının sona ermesi gerekirken, ilk kararla başlatılan takibin devam ettirilmiş olmasının ve müvekkillerinin maaşı üzerinden haciz kesintisi yapılmasının usulsüz olduğunu belirtip, hacizlerin kaldırılmasını ve yapılan kesintilerin iadesini talep etmiştir. İcra Mahkemesi’nce bilirkişi incelemesi yaptırılarak, alınan rapora göre hüküm oluşturulmuş ise de, rapora dayanan Mahkeme kararı doğru olmamıştır. Şöyle ki yukarıda da açıklandığı üzere şikayet tarihi itibariyle boşanma ilamı ve bununla hükmedilen iştirak nafakasına dair ilam İcra Mahkemesi dosyasında görülmekte ise de, bu ilama dayanılarak yapılmış ek bir talep ve gönderilmiş icra emri bulunmamaktadır. Bu durumda eşe ve çocuklara önceki ilamla verilmiş olan tedbir nafakası boşanma ilamının kesinleşmesi ile son bulur (TMK’nun 197-169. maddeleri). Bu tarihten itibaren sonraki ilamla çocuklar için verilen iştirak nafakası işlemeye başlar. Bunun İcra Müdürlüğü’nce tahsili ise ancak anılan ilamın ayrıca takibe konulması veya aynı dosya üzerinden talep açılarak buna ilişkin icra emri tebliğiyle mümkündür.
Hükme esas alınan raporda bu işlem yerine getirilmiş gibi yeni ilamla hükmedilen iştirak nafakaları da hesaplamada nazara alınmıştır. Bu nedenle hatalı olan rapora dayanarak hüküm kurulamaz.
Mahkemece belirtilen ilkeler doğrultusunda yapılacak inceleme ile şikayet tarihi itibari ile dosyada borcu bulunup bulunmadığı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hükmün tesisi isabetsizdir.
Borçlu vekilinin temyiz itirazının yukarıda belirtilen nedenle kabulü ile Mahkeme kararının İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri gereğinceBOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m. 297/ç) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 18.02.2013 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2014/15142
KARAR NO : 2015/18936
KARAR TARİHİ : 22.10.2015
K A R A R
Borçlu vekili İcra Mahkemesi’ne başvurusunda, müvekkili aleyhine başlatılan takipte icra emrinin 02.05.2012 tarihinde tebliğ edildiğini, 10.06.2011 tarihinde 5.000,00 TL, 01.07.2011 tarihinde 5.000,00 TL ve 21.03.2012 tarihinde ise 7.050,00 TL’nin alacaklının hesabına havale edilmesine rağmen ödemeler dikkate alınmadan icra emrinin tanzim edildiğini belirterek icra emrinin iptali ile yapılan ödemeler hesaplanarak yeni bir icra emri düzenlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; dosyaya sunulan banka dekontlarından sadece 21.03.2012 tarihli “E. K. İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/81” açıklama şerhli 7.050,00 TL ödemenin takibe konu borçla ilgili olduğu, 7.050,00 TL’nin mahsubu ile 8.262,33 TL bakiye tazminat alacağının bulunduğu ve İzmir 11. İcra Müdürlüğü’nün 2012/5055 Esas sayılı dosyasında çıkartılan icra emrinin dayanak İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/153 Esas, 2011/81 Karar Sayılı ilamına uygun olarak düzenlenmediği gerekçeleriyle itirazın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İİK’nun 33/1. maddesinde; icra emrinin tebliği üzerine borçlu yedi gün içinde dilekçe ile icra mahkemesine başvurarak borcun zaman aşımına uğradığı veya imhal veya itfa edildiği itirazında bulunabilir. İtfa veya imhal iddiası yetkili mercilerce re’sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya icra mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle tevsik edildiği takdirde icranın geri bırakılmasına karar verileceği hükmü düzenlenmiştir.
Somut olayda; icra takibinin dayanağı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.11.2011 gün ve 2009/153 Esas, 2011/181 Karar sayılı tazminat ilamında 10.000 TL tazminat ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin tahsiline karar verilmiştir. Borçlu icra emrinin tebliği üzerine icra mahkemesine başvurusunda bu ilama yönelik 10.06.2011 tarihinde 5.000,00 TL, 01.07.2011 tarihinde 5.000,00 TL ve 21.03.2012 tarihinde ise 7.050,00 TL ödeme yaptığını, bu nedenle borcu bulunmadığından icra emrinin iptalini talep etmiştir.
Alacaklı vekili cevap dilekçesinde, yapılan ödemelerin bir kısmında açıkça takip konusu borca ilişkin olduğuna yönelik açıklamanın bulunmadığını, kısım kısım ödemeler şeklinde şirket hesabına aktarıldığına ilişkin bilgilerin taraflarınca bilinmesinin mümkün olmadığını bildirip yapılan ödemelerin şirket hesabından yetkili kişilerce çekilip çekilmediğinin araştırılmasını talep etmiştir.
Bu durumda alacaklı vekilinin beyanında belirttiği üzere şirket hesabı ile ilgili banka hesap hareketlerine ilişkin ekstrelerin istenerek, dekontlara uyan ödemelerin hesaptan çekilip çekilmediği hususu araştırılarak takipten önce hesaptan para çekildiğinin anlaşılması durumunda icra takibi yapılmasının haklı olmadığı, hesaptan para çekilmemiş ise icra takibi yapmakta haklı olduğu ve bu durumda da asıl alacağa faiz, vekalet ücreti ve icra masrafı yürütülebileceği düşünülerek (6098 sayılı T.B.K’nun 100. maddesi de göz önünde bulundurularak) gerektiğinde bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Mahkemece; icra dosyasına mahsuben şerhi taşımayan belgelerle yapılan ödemelerin inkar edildiği kabul edilerek yazılı şekilde sonuca gidilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m. 297/ç) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 25,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 22.10.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO :2015/19578
KARAR NO :2018/10623
KARAR TARİHİ :04.04.2018
K A R A R
Davacı 3. kişi vekili, 04.08.2014 tarihli haciz esnasında mülkiyeti müvekkiline ait menkullerin haczedildiğini ileri sürerek davanın kabulü ile haczin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, 3. kişi tarafından ibraz edilen belgeler ve ticaret sicil kayıtları uyarınca yabancı ortaklı Alman şirketlerinin kurmuş olduğu borçlu şirketin haciz adresindeki faaliyetine son verdikten sonra 3. kişi şirketin aynı iş kolunda yeni bir ticari şirket kurarak faaliyette bulunmuş olmasının, borçlu şirketin borçlarından sorumlu olmasını gerektirmeyeceği, alacaklı ve 3. kişi şirket ortağı …’ın borçlu şirket karşısında işçi alacakları yönünden aynı statüde olmaları karşısında organik bağ bulunduğunu ileri sürmenin yanlış olduğu, varsa aynı organik bağın alacaklı için de söz konusu olacağı, haczedilen mallara ilişkin faturaların 3. kişi şirket adına düzenlendiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, 14.09.2015 tarihli ek karar ile, davalı alacaklının temyiz başvurusunun süresinde olmadığından bahisle reddine karar verilmiş, bu kez ek karar davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkin olup, anılan Kanun’un 97. maddesinin 11. fıkrası uyarınca basit yargılama usulüne tabidir.
Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK.nın “Hüküm başlıklı 321. maddesinde aynen;
(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.
(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.hükmü düzenlenmiştir.
321. maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar dan kastedilen HMK.nın 297. maddesindeki unsurlardır.
Buna göre; mahkeme, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını almalı ve yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmelidir. Kural olarak, mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususlar açıklanmalıdır.
HMK 322. maddesi atfı ile uygulanmakta olan HMK.nın 297. maddesinde hükmün kapsamı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre; mahkeme, gerekçesi ile birlikte tefhim ettiği hükümde taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gereklidir. Bu kanunun getirdiği bir zorunluluktur. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli karar en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılmalıdır. Bir diğer deyişle HMK.nın 321.maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir.
2004 sayılı İcra İflas Kanun’un 363/1. maddesi uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gündür. Maddedeki “tefhim kavramının hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal olarak anlaşılması zorunludur. Bu nedenle, yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulun’un konuyla ilgili içtihatı da bu yöndedir. (21.01.2015 tarih, 2014/9-1438 Esas, 2015/580 K. sayılı karar) Usul hukukunda yer almamakla birlikte uygulamada, tefhimden sonra temyiz süre tutum dilekçesi veya kararın tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararın temyiz edildiği hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanılması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın bu hallerde de taraflara tebliği gerekir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de gerekçeli kararın tebliğinin temyiz hakkının etkili şekilde kullanılması bakımından gerekli olduğunu, bu yükümlülük getirilmeden kararın kesinleştirilmesini hak ihlali olarak kabul etmiştir (Anayasa Mahkemesi (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru).
Temyize konu olayda, kararın gerekçesini içermeyen 12.05.2015 tarihli tefhimin yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim olduğundan bahsedilemez. Ayrıca gerekçeli karar davalı alacaklı tarafa tebliğ de edilmemiştir. Tüm bu açıklamalar karşısında davalı alacaklı vekilinin temyiz dilekçesinin yasal temyiz süresi içinde verildiğinin kabulü gerekmiştir. Bu sebeple, … İcra Hukuk Mahkemesi’nin 14.09.2015 tarih ve 2014/1043 Esas, 2015/508 Karar sayılı temyiz isteminin reddine dair verilen ek kararın kaldırılmasına karar verilerek; davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine geçildi.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere göre; borçlu şirketin 05.12.2003 tarihinde haciz adresinde kurulduğu, kurucu ortaklarının %99 hisse sahibi … ile %1 hisse sahibi İsmet Karaman olduğu,bu iki kurucu ortağın borcun doğum tarihinden önce hisselerini devrederek borçlu şirket ortaklığından ayrıldıkları, 3. kişi şirketin ise borcun doğum tarihinden sonra 31.03.2011 tarihinde haciz adresinde kurulduğu, kurucu ortaklarının %99
hisse sahibi … ile %1 hisse sahibi …. olduğu, her iki şirketin faaliyet alanlarının aynı olduğu, borçlu şirketin borcun doğum tarihinden sonra haciz adresinden taşındığı, buna göre her iki şirketin belli bir süre haciz adresinde birlikte faaliyet gösterdikleri, dava konusu haciz esnasında yapılan evrak araştırmasında borçlu şirket adına başka bir takip dosyasına ilişkin haciz tutanağı ve Halleleven … yazılı kartvizitler bulunduğu, vergi yoklama fişlerine göre her iki şirketin aynı telefon numaralarını kullandıkları, 31.03.2011 tarihli … imzasını taşıyan yoklama fişinde haciz adresi iş yerinin asıl kiracısının borçlu şirket olduğunun, 3. kişi şirketin faaliyet göstereceği alanın ise borçlu şirketten kiralandığının, 2011 yılı 2. ayından itibaren ise tamamen 3. kişi şirketin faaliyet göstereceğinin, 19.04.2011 tarihli 3. kişi şirketin muhasebe sorumlusunun imzasını taşıyan yoklama fişinde ise, iş yerinin borçlu şirketten kiralandığının, 3. kişi şirketin borçlu şirketin bir alt kolu olarak faaliyet gösterdiğinin, çalışan işçilerin borçlu şirket tarafından sigortalı olduğunun, 3. kişi şirketin beyanda bulunan muhasebe sorumlusu dışında sigortalı işçisinin olmadığının, borçlu şirketin haciz adresinin 30 m2′ lik kısmında faaliyetine devam ettiğinin beyan edildiği, 19.04.2011 tarihli yoklama fişinde beyanı bulunan muhasebe sorumlusunun Mahkemece tanık olarak dinlendiği, tanığın 3. kişi şirketin borçlu şirket ile aynı işçiler, aynı makineler ve aynı işe devam ettiğini beyan ettiği, bu kapsamda İİK 97/a maddesinde düzenlenen mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, ispat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip davacı 3.kişinin, karinenin aksini güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlayamadığı anlaşılmakla, bu koşullarda, istihkak iddiasının, alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla danışıklı olarak ileri sürüldüğünün ve muvazaalı işlemler yapıldığının kabulü gerekir. Bu nedenlerle Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önüne alınarak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK’nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 04.04.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2016/ 4087
Karar No : 2016 / 8524
Karar Tarihi : 09.05.2016
K A R A R
Dava ve Karar: … ile … aralarındaki katılma alacağı davasının reddine dair ….. Aile Mahkemesi`nden verilen 16.12.2015 gün ve 1034/977 sayılı hükmün Yargıtay`ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı …vekili, evlilik birliği içinde edinilen Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`nde kayıtlı taşınmaz ve araç nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000,00 TL alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmemiştir.
Mahkemece, dilekçeler aşaması tamamlanmadan ve ön inceleme duruşması yapılmadan, dosya üzerinden yapılan inceleme ile, Türkiye`de mutad meskeni bulunmayanlara karşı yabancı ülkede bulunan taşınmaz ve malvarlığı ile ilgili Türk Mahkemeleri`nin yargı yetkisi bulunmadığından dava şartı yokluğu nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Bir dava dilekçesinin verilmesi üzerine ne gibi işlem yapılacağı HMK`nun 122 ve devamı maddelerinde gösterilmiştir. HMK’nun 137 ve devamı maddelerinde ise, ön incelemenin kapsamı, ön inceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verilebileceği ve yapılması zorunlu olan ön inceleme duruşması düzenlenmiştir.
Dava şartı yönünden dosya üzerinden inceleme yapılarak HMK`nun 138/1. maddesi gereğince karar verilebilirse de, dilekçeler değişimi aşamasının (HMK m. 126-136) tamamlanması gerekir (HMK m. 137).
Dava, 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra 02.12.2015 tarihinde açılmıştır. Dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmediği görülmektedir. Dilekçelerin değişimi aşaması tamamlandıktan sonra (HMK m. 126-136) da, ön inceleme aşamasına geçilmesi, bu aşamada gerekli incelemenin ve gerektiğinde ön inceleme duruşmasının yapılması gerekir (HMK m. 137-142). Ön inceleme aşaması tamamlamadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez (HMK m. 137/1-2). O halde, Mahkemece, dilekçelerin değişimi aşaması tamamlanmadan yazılı şekilde karar verilmesi davacının hukuki dinlenilme hakkına (HMK. m. 27) aykırı olmuş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK`nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK`nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve HUMK`nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 29,20 TL peşin harcın da istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 09.05.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2017/14704
KARAR NO : 2018/19438
KARAR TARİHİ: 29.11.2018
K A R A R
Davacı vekili, 21.05.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olduğunu belirterek, evlilik birliği içinde edinilen 5054 ada 1 parselde 1 numaralı, 1991 ada 1 parselde 5 numaralı bağımsız bölümler ile … plaka sayılı araçtan kaynaklanan katılma alacağı ve katkı payı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin davanın reddine dair ilk kararı, davacı vekilinin temyizi üzerine Daire’nin 23.05.2013 tarih, … Esas-2013/7769 Karar sayılı ilamı ile “… Somut olayda taraflar arasında devam eden boşanma davası bulunduğu saptanmış olup bu boşanma davasının açılmasıyla davacının mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkı doğmuştur. Ancak tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının sonucunun beklenmesi ve HGK’nin 27.06.2012 tarih 2012/ 8-268 Esas, 2012/ 420 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere boşanma davasının bekletici mesele yapılarak, boşanma davasının olumlu sonuçlanması halinde toplanacak delillere göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir…” gereğine işaret edilerek bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, 27.000,00 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte, 40.250,00 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dairenin 17.05.2017 tarih … Esas ve 2017/7268 Karar sayılı ilamıyla; “…HMK’nin 177.maddesine göre ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilirse de; 04.02.1948 tarih ve 1944/10 Esas-1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağına ilişkindir. İçtihadı Birleştirme Kararları, adeta kanun hükmünde olup, ilke kararlarıdır ve benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar (Yarg.Kan.mad.45/5). Durum böyle iken, mahkemece bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin az yukarıda açıklanan İçtihadı Birleştirme Kararı göz önüne alınmadan bozma sonrası yapılan ıslahla arttırılan miktarı da kapsar şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır…”gereğine işaret edilerek verilen ikinci karar da bozulmuştur. Her iki taraf vekilince bozma kararının düzeltilmesi istenildiğinden dosya yeniden incelenmiştir.
Dava, katkı payı ve katılma alacağı isteklerine ilişkin olup, 21.05.2012 tarihinde açılmıştır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi ” Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir…” hükmü ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
Davanın açıldığı 21.05.2012 tarihi itibariyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüktedir. Belirsiz alacak davası,yukarıda belirtildiği üzere, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle kabul edilmiştir. Bu durumda eldeki davanın açıldığı tarihte Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlükte olduğuna göre, belirsiz alacak davası ile ilgili hükümlerin uygulanması gerekir. Dairece, ilk bozma ilamından sonra ıslah yapılamayacağına işaret edilerek Mahkemece verilen karar yeniden bozulmuş ise de dava belirsiz alacak davası olduğundan davacı tarafça sunulan 29.12.2014 havale tarihli dilekçenin ıslah dilekçesi değil, talep açıklama dilekçesi olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle Daire’nin bu hususa yönelen bozma kararı yerinde olmadığından, bozma kararının kaldırılması ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
a. 1991 ada 1 parselde bulunan 5 numaralı bağımsız bölüme ilişkin olarak; Mahkemece, davalı adına kayıtlı 5 numaralı bağımsız bölümün edinme tarihi itibariyle edinilmiş mal olduğu kabul edilerek davacı lehine katılma alacağına hükmedilmiş ise de, dosya kapsamı incelendiğinde toplanan delillerin hüküm kurmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. Tasfiyeye konu edilen 5 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydından 21.08.2007 tarihinde davalı adına tescil edildiği sabittir. Ancak davalı tarafça bu taınmazın alımında … Şubesinde bulunan parasının kullanıldığı, söz konusu paranın 2002 yılından önceki birikimleri ile oluşturduğu vadeli hesabından geldiği savunulmuş, buna yönelik bir kısım evrak da dosyaya sunulmuştur. Mahkemece, davalının bildirdiği banka hesabındaki para ve paranın kaynağı ile taşınmazın edinilmesinde kullanılıp kullanılmadığı yönünde gereği gibi araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Mahkemece bildirilen banka hesapları ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
b. … plaka sayılı araca ilişkin olarak; davalı bu aracın edinilmesi için önceden adına kayıtlı … plaka sayılı aracın takasa verildiğini, aracın takas karşılığı 10.000,00 TL’ye sayıldığını, araç bedelinin kalan 11.000,00 TL’sinin de kendisi tarafından banka havalesi ile gönderildiğini, bu nedenle edinilmiş mal niteliğinde olmadığını açıklayarak kişisel mal savunmasında bulunmuş, aracın trafik kayıtlarına delil olarak dayanmıştır. Ne var ki, mahkemece, bahsi geçen aracın kayıtları getirtilmemiş, kişisel mal savunması üzerinde yeterince durulmamıştır. Mahkemece … plaka sayılı araca ilişkin kayıtlar getirtilip tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması da doğru olmadığından hükmün (2) numaralı bentte açıklanan sebeplerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle her iki taraf vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Daire’nin 17.05.2017 tarih … Esas 2017/7268 Karar sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA, davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden, Yerel Mahkeme hükmünün 6100 Sayılı HMK’nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1) numaralı bentte yazılı nedenlerle REDDİNE, 27,70 TL peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyenlere ayrı ayrı iadesine, 29.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. Hukuk Dairesi
2015/13050 E.
2015/19182 K.
K A R A R
Alacaklı vekili İcra Mahkemesi’ne başvurusunda; borçlu Belediye Başkanlığı aleyhine yapılan takibin kesinleşmesi üzerine borçluya ait üç yüze yakın taşınmaz üzerine icrai haciz şerhleri işlendiğini, .. İlçesi 2540 ada 4 parsel sayılı taşınmazın mülkiyetinin 19/11/2012 tarihli satış sonrasında Yasin kızı M.. S..’ye geçtiğini, bu taşınmaz üzerindeki haczin fekki talepleri üzerine İcra Müdürlüğü’nce haricen tahsil harcının dosyaya yatırılması halinde işlem yapılmasına karar verildiğini belirterek 16/03/2014 tarihli Müdürlük kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; birden fazla taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılması talebinin haricen tahsile karine teşkil ettiğine dair müdürlük kararında bir isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm alacaklı vekilince temyiz edilmiştir.
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28/b maddesine göre, tahsil harcı, alacağın ödenmesi sırasında yatırılan paradan tahsil edilir.
Somut olayda, taşınmazlar üzerindeki haczin tümden kaldırılması istenmemiştir. Bu durumda alacaklının İstanbul İli .. İlçesi 2540 ada 4 parsel sayılı taşınmaza ilişkin haczin kaldırılması talebinin alacağın haricen tahsil edildiği anlamına gelmediği anılan nedenle de alacaklıdan tahsil harcı istenemeyeceğinin kabulü gerekir .
Bu durumda Mahkemece, şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4.(HMK’nun m.297/ç) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 25,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/15499
KARAR NO : 2019/512
K A R A R
Davacı alacaklı 01.12.2013 başlangıç tarihli yazılı kira akdine dayanarak 15.02.2016 tarihinde haciz ve tahliye talepli olarak başlattığı icra takibi ile 2015 yılı Eylül ayından 2016 yılı Şubat ayına kadarki kira alacağı 4.433,00 TL’nin tahsilini talep etmiş, ödeme emri davalı borçlu kiracıya 18.02.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı kiracının takibe itiraz etmemesi üzerine takip kesinleşmiş olup, davacı alacaklı İcra Mahkemesine başvurarak kesinleşen takip nedeniyle kiralananın tahliyesi isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, taraflar arasında yapılan kira sözleşmesine istinaden kira alacağının tahsili amacı ile davalı borçlu hakkında icra takibi yapıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 18.02.2016 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun takibe itiraz etmediği gibi yasal 30 günlük süre içerisinde takip konusu kira borcunu da ödemediği, temerrüt şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davalının dava konusu taşınmazdan tahliyesine karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 11.12.2017 tarih ve E. 2017/4368 – …. 2017/16536 sayılı ilamı ile, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir. Davalı vekili karar düzeltme talebinde bulunmaktadır.
Dava, kesinleşen icra takibi nedeniyle tahliye istemine ilişkindir.
Davacı alacaklı, 01.12.2013 başlangıç tarihli yazılı kira akdine dayanarak 15.02.2016 tarihinde haciz ve tahliye talepli olarak başlattığı icra takibi ile toplam 4.433,00 TL kira alacağının tahsilini talep etmiştir. Ödeme emri borçlu kiracıya 18.02.2016 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı borçlunun takibe itiraz etmemesi üzerine takip kesinleşmiştir. Borçluya tebliğ edilen ihtarlı ödeme emrinde otuz günlük yasal ödeme süresi verilmiştir. Ödeme emrinin tebliğinden itibaren 30 günlük yasal ödeme süresinin son günü 19.03.2016 Cumartesi günü, yani haftasonuna denk gelmekle, 21.03.2016 Pazartesi gününe uzamıştır. Davacı tarafça tahliye istemli dava, İİK’nin 269/1.maddesi uyarınca, yasal 30 günlük süre beklenmeden ödeme süresinin son günü olan 21.03.2016 tarihinde açılmıştır. Ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal otuz günlük ödeme süresi beklenmeden tahliye isteminde bulunulamaz. Bu durumda mahkemece tahliye isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde tahliye kararı verilmesinin doğru olmadığı bu defaki incelemede anlaşıldığından, davalı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 11.12.2017 gün ve 2017/4368 E. 2017/16536 …. sayılı onama kararının kaldırılmasına, mahkemenin 02.06.2016 tarih ve 2016/350 E- 2016/310 … sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçe ile BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 17/01/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi
Esas No :2017/7404
Karar No :2018/11199
MAHKEMESİ : Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Soybağının Reddi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
– K A R A R –
Davacı … vekili dava dilekçesinde, müvekkili ile nüfus kayıtlarında oğlu olarak görünen … arasındaki soybağının iptalini istemiş; mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
04.06.1958 ve 15/6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı gereğince, maddi olayları açıklamak taraflara, ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak kanun hükümlerini tespit etmek görevi hakime aittir.
1-Dava, baba tarafından Türk Medeni Kanunu’nun 286. Maddesi uyarınca açılan soybağının reddine ilişkin olup, davanın küçüğe kayyım tayin ettirilmeden karara bağlandığı anlaşılmıştır. TMK’nın 426/2. maddesi gereğince, bir işte kanuni temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa ilgilinin isteği veya re’sen küçüğe veya kısıtlıya vesayet makamınca kayyım atanır. Somut olayda kanuni temsilcinin menfaati ile küçüğün menfaati dava nedeniyle çatıştığına göre; mahkemece küçüğe kayyım tayin ettirilip davanın kayyıma yöneltilerek, gösterdiği takdirde delillerinin toplanmasından sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi yerine, eksik hasımla yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesi,
2-Dosyada bulunan 22/10/2015 tarihli Turgutlu Devlet Hastanesi … ve Kan Örneği Alma Ve Teslim Tutanağında, davacı babadan örnek alınmadan önce kimlik tespiti yapıldığına ilişkin bilgi bulunmadığı anlaşıldığından, mahkemece anne …’a meşruhatlı davetiye gönderilmek suretiyle annenin de hazır edilerek, kimlik tespitleri yapıldıktan sonra davacı baba ile birlikte … … Kurumuna sevk edilerek … testinin yaptırılması, bunun mümkün olmaması halinde davacı babanın fotoğrafının bulunduğu kimliği ile birlikte aynı kuruma sevk edilerek, açık ve ayrıntılı kimlik tespiti sonrası kan örneğinin aldırılması gerektiğinin düşünülmemesi,
Doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nın 428. maddesi uyarınca
BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nın 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 12.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2016/4688
KARAR NO: 2019/683
KARAR TARİHİ:22.01.2019
MAHKEMESİ : İcra Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : İstihkak
>DURUŞMA GÜNÜNÜN YASADA BULUNMAYAN BİR KURULA DAYANARAK KALEMDEN ÖĞRENİLMESİ VEYA UYAP SİSTEMİ ÜZERİNDEN ÖĞRENMESİ TARAFLARDAN İSTENEMEZ.
ÖZET:Gelmeyen tarafın mahkeme gününü kalemden ya da UYAP tan öğrenmesi şeklinde karar verilemez. Zira duruşma gününün gelmeyen tarafa davetiye ile bildirilmesinde yasal zorunluluk bulunmaktadır. Yasada bulunmayan bir kurala dayanılarak duruşma gününün kalemden öğrenilmesi veya UYAP sistemi üzerinden öğrenmesi taraflardan istenemez.
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olup hükmün davacı 3.kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı 3. kişi vekili, haciz yapılan adresin vekil edeni tarafından kiralandığını, mahcuzların mülkiyetinin 3. kişi şirkete ait olduğunu, haciz esnasında borçlunun hazır olmadığını ve haciz mahallinde borçlu şirkete ait herhangi bir evrakın bulunmadığını
belirterek istihkak iddialarının kabulünü talep etmiştir.
Mahkemece, davanın 8.10.2014 tarihinde işlemden kaldırıldığı, daha sonra dosyanın yenilenerek işleme konulduğu ancak 9.12.2015 tarihli celsede davanın ikinci kez işlemsiz bırakıldığı gerekçesi ile 6100 Sayılı HMK m. 150 uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, karar davacı 3. kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nin 150. maddesinde ”Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması” düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nin 150/1 maddesinde, ”Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir” düzenlemesi getirilmiş olup, aynı
maddenin ikinci fıkrasında ise, “Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda ifade edilen usul hükümlerinden anlaşılacağı üzere, tarafların duruşmalarda hazır olmaları halinde bir sonraki duruşma günü ve saati taraflara tefhim edilmek suretiyle bildirilir. Taraflardan biri veya vekili mazereti nedeniyle belirtilen gün ve saatte
duruşmaya gelmemiş, mazeret dilekçesi göndermiş, mahkemece de bildirilen mazeret kabul edilmiş ise, mazeret bildiren tarafa tensip edilecek duruşma gününün davetiye ile bildirilmesi gerekir. Gelmeyen tarafın mahkeme gününü kalemden ya da UYAP tan
öğrenmesi şeklinde karar verilemez. Zira duruşma gününün gelmeyen tarafa davetiye ile bildirilmesinde yasal zorunluluk bulunmaktadır. Yasada bulunmayan bir kurala dayanılarak duruşma gününün kalemden öğrenilmesi veya UYAP sistemi üzerinden
öğrenmesi taraflardan istenemez.
Somut olayda, dosya yenilendikten sonra davacı vekilinin 24.10.2015 tarihli duruşmaya katılamayacağı yönünde mazeret bildirdiği, Mahkemece mazaret kabul edilerek duruşma gününün “UYAP’tan öğrenilmiş sayılmalarına” karar verildiği ve duruşmanın 09.12.2015 tarihine ertelendiği, davacı tarafın 09.12.2015 tarihli duruşmaya katılmaması üzerine, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Anlatılanlar ışığında Mahkemece, mazeretinin kabulüne karar verildiği ilgili celse zaptının, davacı vekiline gerekirse dosyadaki gider avansından karşılanmak suretiyle tebliği gerekirken, usul hukukumuzda düzenlemesi olmayan ve davacının savunma hakkını kısıtlar şekilde ”UYAP’tan öğrenmesine” şeklinde ara karar tesis edilmesi ve neticeten davanın açılmamış
sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenler ile temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK’nin 366. ve 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK’nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 22.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.