Muhattabın Bilinen En Son Bilinen Adresine Mernis Şerhi Verilerek Tebligat Kanununun 21/2. Maddesi Uyarınca Doğrudan Tebligat Çıkartılması Muhtara Tebliğ İçin Yeterlidir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu 20.11.2020 Tarihinde yapmış olduğu Büyük Genel Kurulunda, muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması halinde; adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine “Mernis Adresi” şerhi verilerek Tebligat Kanunun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat çıkartılmasının yeterli olup olmadığı, öncelikle bu adrese normal bir tebligat çıkartılmasının gerekip gerekmediğine ilişkin bir karara varmıştır.
Buna göre Kurul vermiş olduğu 2019/2 E. ve 2020/3 K. sayılı kararıyla ” Muhataba iradesi hilafına, bir başka yerde yapılan her tebligatın sonuçlanmasını, yine ve ancak muhatabın kabulüne bağlanmıştır. Kazai merciler bakımından bildirilen adresin aynı zamanda bilinen adres olup olmadığının denetlenmesi ve bilinen adresin dışında başkaca bir adresin bildirildiği durumlarda ise buna itibar edilmeyip öncelikle bilinen /muhatapça bildirilen adresin esas alınması gerekmektedir. Dolayısıyla bilinen en son adresin tespitinde muhatabın bildirdiği adres önceliklidir.
…
Tebligat Kanununun 10. Maddesinin 2. fıkrası “… Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır…” şeklindedir.
…
Kanun koyucu bilinen en son adres ile mernis adresinin aynı olması halini ayrıca düzenlememiş ise de bu durumla ilgili bir içtihat aykırılığı bulunmamaktadır. İçtihadı birleştirmenin konusu, muhatabın bilinen en son adresi ile adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin farklı olması durumuna ilişkindir.
…
Tebligatın muhatabın bilinen en son adresine yapılması ve böylece muhataba ulaşılması amaç olmakla birlikte bu konudaki zorluklar dolayısıyla kanun koyucu bir varsayım olarak adres kayıt sisteminde kayıtlı yerleşim yeri adresini bilinen en son adres olarak kabul etmiş ve kişilere bir yükümlülük getirmiştir.
…
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında mernis adresine Tebligat Kanununun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre yapılması şerhini içeren tebligatlarda uygulamada bir kısım posta memurlarının gösterilen adrese gidip kapıyı çalmadan tebligatı doğrudan ilgili mahalle muhtarına bıraktığı, bu nedenle muhatapların tebligattan haberi olmadığı hususu tartışma ve değerlendirme konusu olmuştur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Tebligat Kanununun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre yapılacak tebligatlarda posta memurunun tebligat zarfında gösterilen mernis adresindeki kapıyı çalmadan tebligat evrakını muhtara bırakarak ihbarnameyi kapıya yapıştıracağı yönünde Kanun ve Yönetmelikte bir düzenleme bulunmamaktadır. Belirtilen maddenin başlığı “… tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina…” şeklinde olup, posta memuru gösterilen adresteki kapıya gitmeden tebliğ imkânsızlığını saptayamaz. Yine Yönetmeliğin 31. maddesinin başlığı “… adres kayıt sistemindeki adreste bulunamama halinde yapılacak işlem…” şeklinde olup, posta memurunun adres kayıt sistemindeki adrese gideceği ve muhatabın gösterilen adreste hiç oturmamış veya sürekli olarak ayrılmış olması halinde aynı maddenin 2. fıkrasına göre işlem yapması gerektiği konusunda kuşku bulunmamaktadır. Nitekim bu husus Tebligat Kanununun 21/2. maddesinde de belirtilmiştir. Bu nedenle yasal düzenlemelere aykırı olarak Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre yapılması şerhini içeren tebligatlarda uygulamada bir kısım posta memurlarının tebligat zarfında gösterilen adrese gidip kapıyı çalmadan tebligatı doğrudan ilgili mahalle muhtarına bıraktıkları gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine öncelikle normal bir tebligat çıkartılması suretiyle üç aşamalı tebligat yönteminin uygulanması gerektiği görüşü usul ve yasaya aykırıdır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında tartışılan konulardan bir diğeri ise muhatabın bilinen adresine çıkarılan tebligatın (bila) tebliğ edilemeden iadesi durumunda adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak Tebligat Kanunu’nun 21, maddesinin 2. fıkrasına göre tebliğden önce mernis adresine normal yoldan tebligat çıkarılması suretiyle bilgilendirme hakkının sağlanması gerektiği hususudur.
Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Kanun ve Yönetmelikte yer almayan bir usulle de tebligat yapılamaz Nitekim, Kanunun ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır. Kanunda belirtilen usulle tebligat yapılması hukuki dinlenilme hakkının da gereğidir.
Önemle belirtmek gerekir ki hukuki dinlenilme hakkı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun biçimde haber vermeyi gerektirir. Tebliğ ile kendisine tebligat yapılan kimse açılan davadan zamanında ve tam olarak, eksiksiz haberdar olmalıdır. Eğer tebligat yasaya aykırı yapılmışsa, hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiştir. Açılmış olan dava ve bu davada ileri sürülen iddia ve savunmalar hakkında bilgi verme genel olarak tebligat biçiminde yapıldığından ilgililerin adreslerinin bilinmesi ve tebligatın ilgilinin doğru adresine yapılmasının çok büyük önemi vardır. Tebligat ilgilinin bilinen en son adresine yapılacaktır (Tebligat K. m.10). Kendisine usulüne uygun tebligat yapıldıktan sonra ilgili adresini değiştirirse, yeni adresini tebligat yaptırmış olan mercie bildirmelidir. Bundan sonraki tebligatlar bu yeni adrese yapılacaktır. Aksi takdirde, yeni adresi tebliğ memuru tarafından da belirlenemez ise, bu tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinde gösterilmiştir. Bu işlemlerin eksik yapılmış olması da tebligatın usulüne uygun yapılmaması ve dolayısıyla hukuki dinlenilme hakkının ihlâli sonucunu doğuracaktır. Ancak usulsüz tebliğe rağmen ilgili tebligattan haberdar olmuşsa, bu durumda hukuki dinlenilme hakkının ihlali de söz konusu olmayacaktır. Tebligat Kanunu’nun 28. maddesine göre. adresi meçhul olanlara tebligat ilânen yapılır. Adresi bilinemeyen ve tüm araştırmalara rağmen bulunamayan kişilere karşı son çare olarak ilânen tebligat yapılır. Tebligat Kanunu’ndaki koşullara uygun olması şartıyla, ilânen tebligat hukuki dinlenilme hakkının bir ihlâli değildir .Yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması hâlinde; adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine “Mernis adresi” şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat çıkarılması Tebligat Kanunu ile Yönetmelikteki koşullara uygun olduğundan hukuki dinlenilme hakkının bir ihlâli değildir.
…
Adil yargılanma hakkı hukuki dinlenilme hakkı gerekçe gösterilerek Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapılmasının bir koşulu olarak mernis adresine normal tebligat gönderilmesi gerektiği görüşü, Kanunda belirtilmeyen bir şekilde tebligat yapılması sonucunu doğurur. Yönetmeliğin 16. maddesinin 2. fıkrası, 30. maddesinin 1. fıkrası, 31. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi 6099 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve Tebligat Kanunu’nun 10 ve 21. maddeleri ilgili değişikliklere ilişkin 6099 sayılı Kanun gerekçesinde mernis adresinin bilinen en son adres olarak belirtilip bu nedenle başkaca adres araştırması yapılamayacağı emredici bir hüküm olarak ortaya konulmuşken, muhatabın bilinen adresine çıkarılan tebligatın (bila) tebliğ edilemeden iadesi durumunda mernis adresine önce normal tebligat çıkarılması, Yönetmeliğin 30. maddesine göre tebliğ memurunun adres araştırması yapması ve tespit edilen başka adresine tebliğ evrakının gönderilmesi sonucunu doğurur ki bu durum Kanunun açık hükmüne aykırıdır. Adres kayıt sistemindeki adresi kabul etmek hem fiili hem de kanunî bir zorunluluktur. Kanunda belirtilen mernis adresinin Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrası ile 21. maddesinin 2. fıkrasına göre muhatabın bilinen en son adres olduğu varsayımı hiçbir gerekçe ile çürütülmemeli ve Kanunda varsayıma her durumda üstünlük tanınmalıdır. Tebligat Kanunu’nda değişiklik yapan 6099 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de kanuni düzenlemelerin yapılmasında adil yargılanma hakkı ve onun devamı niteliğindeki hukuki dinlenilme hakkı ile yargılamanın makul sürede bitirilmesi arasındaki hassas dengenin gözetildiği vurgulanmıştır. Bu nedenlerle hukuki dinlenilme hakkının makul sürede yargılanma hakkına göre daha üstün olduğundan bahisle muhatabın bilinen adresine çıkarılan tebligatın (bila) tebliğ edilemeden iadesi durumunda Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebliğden önce mernis adresine normal yoldan tebligat çıkarılması kanun koyucunun iradesine aykırıdır. Aksinin kabulde kanun koyucunun Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrasında öngördüğü adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin muhatabın bilinen en son adresi olduğu varsayımının içtihat yolu ile aşılması anlamına gelir.
Hal böyle olunca muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması hâlinde: adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine “Mernis adresi” şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat çıkartılmasının yeterli olduğu, öncelikle bu adrese normal bir tebligat çıkartılmasının gerekmediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
SONUÇ:
Muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri bu adresten farklı olması halinde; adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine “Mernis Adresi” şerhi verilerek Tebligat Kanununun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat çıkartılmasının yeterli olduğuna, öncelikle bu adrese normal bir tebligat çıkartılmasının gerekmediğine dair, 20.11.2020 tarihinde yapılan görüşmede oy çokluğu ile karar verilmiştir.”
Tüzel Kişiliği Olmayan Şahıs Şirketlerine Tebligat Kanunu Madde 35’e Göre Tebliğ Yapılamaz
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2013/23522
KARAR NO : 2013/30431
KARAR TARİHİ : 30.09.2013
K A R A R
Borçlu vekili icra mahkemesine başvurusunda; borçluya yapılan tüm tebligatların usulsüz olarak tebliğ edildiğini de ileri sürürek ihalenin feshini istemiş, mahkemece ihalenin usul ve yasaya uygun şekilde yapıldığı kabul edilerek istemin reddine karar verilmiştir.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 10.maddesinde tebligatın, muhatabın bilinen en son adresine yapılacağı belirtilmiş, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasa ile eklenen aynı maddenin ikinci fıkrasında ise aynen “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır” hükmü getirilmiştir.
Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.” 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 11.01.2011 tarih ve 6099 Sayılı Kanun’un 9.maddesi ile değişik Tebligat Kanunu’nun 35.maddesinin 2. fıkrasında “Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır” düzenlemesi yer almaktadır. Söz konusu maddeye göre, tebligat yapılabilmesi muhatabın adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresinin bulunmaması şartına bağlanmıştır. Adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresinin tespit edilmesi halinde 6099 Sayılı Kanun ile değişik 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2.maddesi gereğince tebligat yapılacaktır.
Tebligat Kanununda 6099 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrası, gerçek kişiler yönünden 35. maddeye göre tebligat yapılabilmesi için borçlunun adres kayıt sisteminde bir adresinin bulunmaması ve ayrıca daha önce kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olması zorunludur.
Her ne kadar Silivri 2. İcra Müdürlüğü’nün 06.07.2012 tarihli yazısına cevaben İstanbul 24. İcra Müdürlüğü’nün 2010/4406 Esas sayılı dosyasından takip dosyası borçlusu “Beydağ Şarküteri-Mustafa Özdoğan”ın şirket olduğu ve TK’nun 35. maddesine göre tebligat yapılması belirtilmişse de borçlu TTK’nun 124. ve 125. maddeleri anlamında ticaret şirketi değildir ve tüzel kişiliği yoktur. Borçlu ticari işletme işleten gerçek kişidir.
Somut olayda borçluya ödeme emri Ticaret Sicil Müdürlüğü yazı cevabında belirtilen ev adresi “Nurtepe mah. Doğan Sok. Sadabad Sitesi.K:9 D:37” adresine tebliğe çıkartılmış, tebligatın iade edilmesi üzerine aynı adrese TK’nun 35. maddesine göre tebliğ edilmiş, tebligat parçasının üzerindeki No:35 yazısı elle “37 “olarak düzeltilmiştir.
Borlunun aynı adresine kıymet takdiri raporu tebliğe çıkartılmış, iade edilmesi üzerine borçlunun “Bahçelievler Mah. Palmiye Sok. No:50/A” adresine TK’nun 35. maddesine göre tebligat yapılmıştır.
Satış ilanı da borçlunun daha önce ödeme emrinin TK’nun 35. maddesine göre tebliğ edildiği adresine TK’nun 35. maddesine göre tebliğ edilmiştir.
Borçluya yapılan ödeme emri,kıymet taktir raporu ve satış ilanı tebligatı yukarıda anılan Tebligat Kanunu’ndaki 19.01.2011 tarihli değişiklikten sonra Tebligat Kanunu’nun 35.maddesine göre yapılmıştır.
Takip dosyasında borçlu, gerçek şahıs olup icra takip dosyasında borçlunun adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresinin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Borçlunun nüfus kayıt sistemindeki adresi araştırılmadan ve daha evvel usulüne uygun bir tebligat yapılmadan, Ticaret Sicil Müdürlüğü’nce bildirilen adreslere ödeme emri, kıymet taktir raporu ve satış ilanının doğrudan TK.m. 35. maddesine göre yapılması usulsüzdür.
İİK.nun 127. maddesi gereğince taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneği borçluya tebliğ edilmelidir. Borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi başlı başına ihalenin feshi sebebidir.
O halde mahkemece şikayetin kabulü ile ihalenin feshine karar vermek gerekirken reddi isabetsizdir.
SONUÇ: Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.09.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Tebellüğ Edecek Şahsın Hasım Olması
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO :2019/5077
KARAR NO :2019/6288
KARAR TARİHİ :15/04/2019
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
1) Kıymet takdirine itiraza ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7. maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır.
02.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 26. maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 365/1. maddesinde; “İstinaf yoluna başvurma, yasal süre geçtikten sonra yapılır veya istinaf yoluna başvurulmasına olanak bulunmayan bir karara veya vazgeçme nedeniyle itiraz veya şikâyetin reddine yahut süresi geçmiş bir şikâyete ilişkin olursa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri gereğince istem icra mahkemesince reddedilir” hükmü yer almaktadır. Aynı maddenin 3. fıkrasında ise; “Bölge adliye mahkemesi, birinci fıkra kapsamına girdiği hâlde reddine karar verilmemiş başvuruyu geri çevirmeyip doğrudan kesin karara bağlar” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda, temyizen incelenmesi istenen karar, kıymet takdirine itiraza ilişkin olup, anılan kararın temyiz kabiliyeti bulunmamaktadır.
Buna göre, Dairemizce incelenmesi istenen Bölge Adliye Mahkemesi kararı, İİK’nun 365/1-son maddesinde belirtildiği üzere KESİN nitelikte olduğundan, 5311 sayılı Kanunla değişik İİK’nun 364. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352. maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin REDDİNE,
2) İhalenin feshi istemine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Borçlu şirket vekilinin icra mahkemesine başvurusunda, ihaleden 22.09.2017 tarihinde haberdar olduklarını, kıymet takdiri raporu ve satış ilanının aynı takipte borçlu sıfatı bulunan şirket ortağına tebliğ edildiğini, yapılan tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürerek ihalenin feshini istediği, ayrıca birleşen dosyada kıymet takdirine itiraz ettiği, ilk derece mahkemesince, borçlu şirket ortağına yapılan tebliğ işleminin hasma tebliğ yasağını oluşturmayacağı gerekçesi ile her iki istemin süre yönünden reddine karar verildiği, aynı nedenlerle borçlu tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, kıymet takdirine itiraza yönelik istinaf başvurusunun HMK’nun 352. maddesi gereğince usulden reddine, ihalenin feshine yönelik istinaf başvurusunun ise HMK’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Tebligat Kanunu’nun 39. maddesinde; “Bu kanun hükümlerine göre kendilerine tebliğ yapılması caiz olan kimselerin o davada hasım olarak alakaları varsa muhatap namına kendilerine tebliğ yapılamaz” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, kıymet takdir raporu ve satış ilanı, şirket yetkilisi …’a tebliğ edilmiş olup, borçlu şirket adına tebligatı alan şirket yetkilisinin aynı icra takibinde borçlu olması nedeniyle kendisine yapılan tebligat, hasma tebliğ yasağına ilişkin Tebligat Kanunu’nun 39. maddesi hükmüne aykırı olduğundan usulsüzdür.
İİK’nun 128/a madddesi uyarınca; kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer, raporun tebliğinden itibaren 7 gün içinde, raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikayette bulunabilirler. Kıymet takdir raporunun, borçluya usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği ve takip dosyasında da borçlunun kıymet takdirine muttali olduğuna dair herhangi bir işlem bulunmadığı için, kıymet takdirine ilişkin hususların ihalenin feshi davası sırasında mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir.
İİK’nun 134/8. maddesinde; “İhalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur” düzenlemesi yer almaktadır.
Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre; satış bedelinin, muhammen bedelin üzerinde olması halinde ihalede zarar unsurunun gerçekleşmediğinin kabulü gerekir. Her ne kadar somut olayda, feshi istenilen ve ihaleye konu olan taşınmazın, muhammen bedelinin üzerinde satıldığı, dolayısıyla satış bedelinin, taşınmazın muhammen bedelinin üzerinde olduğu anlaşılmış olsa da, satış ilanı ve kıymet takdiri tebliğlerinin usulsüz olduğu ve borçlunun kıymet takdirine itiraz ettiği görülmektedir.
O halde ilk derece mahkemesince, borçlu şirketin, fesih nedeni olarak ileri sürdüğü kıymet takdirine ilişkin itirazı konusunda uzman bilirkişi ya da bilirkişi kurulu marifeti ile keşif yapılarak taşınmazın tespit edilecek değerinin, ihalede esas alınan muhammen bedelin üzerinde olması halinde ihalenin feshine, muhammen bedelin altında olması halinde ise zarar unsuru oluşmayacağından ihalenin feshi isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi ve istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmesi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz isteminin kabulü ile yukarıda (2) nolu bentte yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca, istinaf talebinin esastan reddine ilişkin … Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 19.11.2018 tarih ve 2018/1115 E.-2018/2395 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, … 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 21.12.2017 tarih ve 2017/692 E. – 2017/1229 K. sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin de, Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15/04/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi
Tüzel Kişiliği Bulunmayan Şahıs Şirketlerinde TK m.35’e Göre Tebligat Yapılamayacağı
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2013/23522
KARAR NO : 2013/30431
KARAR TARİHİ : 30/09/2013
K A R A R
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu vekili icra mahkemesine başvurusunda; borçluya yapılan tüm tebligatların usulsüz olarak tebliğ edildiğini de ileri sürürek ihalenin feshini istemiş, mahkemece ihalenin usul ve yasaya uygun şekilde yapıldığı kabul edilerek istemin reddine karar verilmiştir.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 10.maddesinde tebligatın, muhatabın bilinen en son adresine yapılacağı belirtilmiş, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasa ile eklenen aynı maddenin ikinci fıkrasında ise aynen “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır” hükmü getirilmiştir.
Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.” 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 11.01.2011 tarih ve 6099 Sayılı Kanun’un 9.maddesi ile değişik Tebligat Kanunu’nun 35.maddesinin 2. fıkrasında “Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın birnüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır” düzenlemesi yer almaktadır. Söz konusu maddeye göre, tebligat yapılabilmesi muhatabın adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresinin bulunmaması şartına bağlanmıştır. Adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresinin tespit edilmesi halinde 6099 Sayılı Kanun ile değişik 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2.maddesi gereğince tebligat yapılacaktır.
Tebligat Kanununda 6099 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrası, gerçek kişiler yönünden 35. maddeye göre tebligat yapılabilmesi için borçlunun adres kayıt sisteminde bir adresinin bulunmaması ve ayrıca daha önce kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olması zorunludur.
Her ne kadar Silivri 2. İcra Müdürlüğü’nün 06.07.2012 tarihli yazısına cevaben İstanbul 24. İcra Müdürlüğü’nün 2010/4406 Esas sayılı dosyasından takip dosyası borçlusu “Beydağ Şarküteri-Mustafa Özdoğan”ın şirket olduğu ve TK’nun 35. maddesine göre tebligat yapılması belirtilmişse de borçlu TTK’nun 124. ve 125. maddeleri anlamında ticaret şirketi değildir ve tüzel kişiliği yoktur. Borçlu ticari işletme işleten gerçek kişidir.
Somut olayda borçluya ödeme emri Ticaret Sicil Müdürlüğü yazı cevabında belirtilen ev adresi “Nurtepe mah. Doğan Sok. Sadabad Sitesi.K:9 D:37” adresine tebliğe çıkartılmış, tebligatın iade edilmesi üzerine aynı adrese TK’nun 35. maddesine göre tebliğ edilmiş, tebligat parçasının üzerindeki No:35 yazısı elle “37 “olarak düzeltilmiştir.
Borlunun aynı adresine kıymet takdiri raporu tebliğe çıkartılmış, iade edilmesi üzerine borçlunun “Bahçelievler Mah. Palmiye Sok. No:50/A” adresine TK’nun 35. maddesine göre tebligat yapılmıştır.
Satış ilanı da borçlunun daha önce ödeme emrinin TK’nun 35. maddesine göre tebliğ edildiği adresine TK’nun 35. maddesine göre tebliğ edilmiştir.
Borçluya yapılan ödeme emri,kıymet taktir raporu ve satış ilanı tebligatı yukarıda anılan Tebligat Kanunu’ndaki 19.01.2011 tarihli değişiklikten sonra Tebligat Kanunu’nun 35.maddesine göre yapılmıştır.
Takip dosyasında borçlu, gerçek şahıs olup icra takip dosyasında borçlunun adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresinin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Borçlunun nüfus kayıt sistemindeki adresi araştırılmadan ve daha evvel usulüne uygun bir tebligat yapılmadan, Ticaret Sicil Müdürlüğü’nce bildirilen adreslere ödeme emri, kıymet taktir raporu ve satış ilanının doğrudan TK.m. 35. maddesine göre yapılması usulsüzdür.
İİK.nun 127. maddesi gereğince taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneği borçluya tebliğ edilmelidir. Borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi başlı başına ihalenin feshi sebebidir.
O halde mahkemece şikayetin kabulü ile ihalenin feshine karar vermek gerekirken reddi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.09.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.