Sözleşme Yapılırken Hataya Düşen Tarafın Kusurlu Bulunması Sözleşmenin İptaline Engel Değildir
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO :2016/8941
KARAR NO :2019/2902
KARAR TARİHİ :30.04.2019
Mahkemece; iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu … ada … parsel sayılı, 20.516.28 m2 miktarlı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, davacı tarafından mahkeme veznesine depo edilen 40.000 TL satış bedelinin ise davalıya ödenmesine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, … ada … parsel sayılı, 20.516,28 m2 miktarlı tarla vasıflı taşınmazın tamamı davacı adına kayıtlı iken 02.01.2014 tarihli satış işlemiyle tamamını davalıya temlik ettiği, davacının aynı tarihte … ada … parsel sayılı taşınmazda adına kayıtlı 1/3 payı da dava dışı oğlu …’a satış yolu ile temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK’nin 35. (BK’nin 25.) ve TMK’nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK’nin 35. (BK’nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, yanılma ve aldatma her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle de bağlı değildir. Öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def’i yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya gelince, dosya içeriği ve toplanan delillere göre temlikin iradi olduğu ve hata (yanılma) koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalının yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.